top of page

Mecmu'da Atış Serbest VI


Atış Serbest sergi dizisi, Mecmu başlıklı altıncı edisyonuyla 16 Temmuz’a kadar Barın Han’da devam ediyor. 20 sanatçının ikili işlerinden oluşan sergiyi, kolektif üretim stratejileri üzerinden değerlendirdik


Yazı: Derya Yücel



Ayça Telgeren, El Alem, 2021, Beton heykel, Emin Barın’ın yazı masası,

9 parçadan oluşan yerleştirme, Değişken boyutlar, Umarım Bir Kazada Buluşuruz



Sanat tarihi içinde 20. yüzyıldan itibaren sanat akımlarını belirleyen parametreler ortak gruplaşmalarla başlamış̧, sanatçı gruplarının “kolektif” olarak adlandırılmasına ekol, hareket, akım gibi kategorilerden geçilerek gelinmiş, kolektif üretimin tanımı ve kullanımı ise 1990’lı yıllarda büyük değişimler geçirmişti. Günümüzde sanatsal kolektif üretim bir “stil/tarz” değil, kolektivitelerin stratejik oluşumları, yarattıkları alternatif formlar, toplumsal olanla ilişkileri ve bunların politik etkilerinin sorgulandığı yaratıcı tavırlar olarak tanımlanabilir. Kurumsal ve özerk sanat dünyasının dışındaki toplumsal ağlar içinde üretilen, duyarlılıklar ve insanlar arası ilişkiler çemberine odaklanan kolektif ve katılımcı pratikler, dünyayı hem anlamak hem de değiştirmek isteyen iki yönlü bir talebin ana istikametlerinden biri. Sanatçılar giderek daha açık bir biçimde insanlar arasında yaratılan ilişkiler ya da toplumsallaşma modellerinin keşfi üzerine yoğunlaşmaktalar. Bu yönde bir taleple başlamış olan Atış Serbest sergilerinin altıncı edisyonu Mecmu, bir araya gelme refleksiyle yola çıkmış müşterek bir ilişkilenme biçimi olarak tarif edilebilir.


Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) öğretim görevlileri Can Aytekin ve Levent Aygül’ün girişimleriyle 2012 yılında başlatılan Atış Serbest sergileri sanatçı inisiyatifi ile gerçekleşen ve yolu Akademi'den geçen farklı disiplinlerdeki sanatçıların katılımıyla hayata geçiyordu. MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nin geçmişteki işlevinin de altını çizen sergi dizisi, üniversiteye ait mekânları aktif kullanarak sanatçılara alternatif alanlar kazandırmak ve sanat sisteminin dışında bir var oluş modeli ortaya çıkarmak şiarıyla gerçekleşti. Geçtiğimiz yıl pandemi nedeniyle ertelenen serginin altıncı edisyonu Mecmu, bu yıl çok daha geniş ve katılımcı bir modele evrildi. Ahu Akgün, Ayça Telgeren, Levent Aygül, Çağrı Saray ve Volkan Kızıltunç’un kolaylaştırıcılığında, 20 sanatçının ikili üretimlerini bir araya getiren Mecmu başlığı, sanatçıların bir araya geliş refleksine ve kolektif ruhun referanslarına işaret ederken öte yandan sergiye ev sahipliği yapan Barın Han’ın matbaa/cilt hafızasına da selam veriyor.


Solda: Aslı Dinç, Dev Kalamarın Gözü, 2021, 2 kanallı video yerleştirme, kablolar

Sağda: Burak Dikilitaş, Bu bir manifesto mu? Emin değilim!, 2021, HD Video Döngüsü



Mecmu, sergi formu içinde mikro ve geçici birliktelikleri, müşterek ilişkilenme biçimlerini ikili ve üçlü karşılaşmalar üzerinden kuruyor. Aslı Dinç ve Burak Dikilitaş’ın Barın Han’ın bodrum katında izlenen çalışmaları, sanatçıların tekilliği üzerinden ortak bir söylem kurmak yerine zaten verili olan ortak dünyanın “bilgi”sine dair bir yatay-geçişlilik alanı oluşturuyor. Aslı Dinç’in hayvan-insan-makine ekosisteminde gözetleme ilişkilerine dair yerleştirmesi, Burak Dikilitaş’ın video manifestosu, politik ve eleştirel dil birliği dışında ışık, nesne ve video düzenlemeleri ile yoğun ve etkili bir atmosfer yaratıyor. Barın Han’ın bodrum katında izlenen çalışmalarıyla Volkan Kızıltunç ve Levent Türkan, sinematografik lineer anlatı üzerinden video sanatı ile sinema arasındaki eşikte gezinen üretimler paylaşıyor.


Levent Türkan’ın Random Access of Movie isimli filmi aslında yönetmenin 2016 tarihli Jamais Vu filminin 22 rastlantısal seçki ile sahnelerin farklı şekillerde kurgulandığı yeni bir anlatım. Volkan Kızıltunç da Mecmu sergisi için ürettiği üç kanallı video yerleştirmesiyle kentin farklı bölgelerinden, farklı demografik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik katmanlardan insanları, tahrip edilmiş, yağmalanmış alanları, kimi sahnelerde kentin büyülü atmosferini akışkan bir kolaja dönüştürüyor. Videolar, gerçeklik-kurgusal-planlı-rastlantısal eşiğinde gezinen sahneleriyle çarpıcı bir şiirsellik taşıyor.


 

"Sanatta katılımcılık etiği, yeni deneyimler, yeni sanat türleri, yeni kurumlar, yeni toplumsal formlar, yeni ideolojiler ve yeni bir dünya için yapılan politik/ütopik bir davet olarak tarif edilebilir. Mecmu sergisi de bu daveti hem mütevazi ve naif, hem de cesur ve gözü kara biçimde üstlenmiş görünüyor."

 

Barın Han’ın birinci katında Ayça Telgeren, Çağrı Saray ve Memed Erdener’in Umarım Bir Kazada Buluşuruz isimli ortak alanları Emin Barın’ın pratiğine ve Barın Han’ın hafızasına oyunsu göndermeler içeriyor. Ayça Telgeren’in El Alem’i Emin Barın’ın çalışma masası üzerinde birbirlerinden hem sakınan hem de oyun oynayan dört çift elden oluşuyor. Sanatçının Nasır isimli düzenlemesi ise Barın Han’ın sergi katına çıkan basamaklarının 59 yıllık kırıklar, çatlaklar, erimeler ve izlerini kağıda aktarıyor. Yara Işığın İçine Sızdığı Yerdir isimli çalışmalar da tıpkı mekânın nasırları gibi zamanın bedende bıraktığı izlerin derinlerinde geziniyor. Çağrı Saray’ın Şimdi Boku Yedik! isimli yerleştirmesi, Emin Barın’ın yolunun kesiştiği Aram Peştemalciyan’ın II. Dünya Savaşı’ında yaşamını kurtaran bu üç kelimelik cümlesinin hikâyesine odaklanıyor. Dilin sahiplendirdiği kültürel bir kimliğin ötesinde aynı zamanda hem birleştirici hem de ayrıştırıcı doğasına odaklanan çalışma, Emin Barın’ın harf tasarımı ve tipografisini ortaya çıkardığı Anıtkabir kitabelerinde yer alan Gençliğe Hitabe’nin kırılgan bir yorumuyla karşılıklı konumlanıyor. Memed Erdener’in Nev’i Şahsına Münhasır I Sui Generis isimli çalışmaları sanatçının “harfimsiler” olarak tarif ettiği tipografik bir oyunu izleyiciyle paylaşıyor. Harf olmaktan çıkarak, farklılaşarak birer yüzey-forma dönüşen harfimsiler hareket ediyor, dans ediyor, çoğalıyor, dilsel bir iletişime değil yaratıcılığa yönelik sonsuz varyasyonların ve olasılıkların başlangıcını tetikliyor.



Solda: Memed Erdener, Nev’i Şahsına Münhasır I Sui Generis, 2021,

9 adet duralit üzerine akrilik, Umarım Bir Kazada Buluşuruz

Sağda: Çağrı Saray, Şimdi Boku Yedik!, 2021, Yerleştirme, Karbon kağıdı, pleksiglas,

tabureler, masa lambası, Umarım Bir Kazada Buluşuruz



Barın Han’ın ikinci katında üç farklı karşılaşma izleniyor. Elif Çelebi ve Şule Nur Alev’in insanın doğa ve ekosistemle kurduğu ilişkiyi yansıtan üretimleri sanatçının rolünün bazen bilimsel veriyi görünür kılmak ya da kaydetmek olabileceği gibi, doğrudan iyileştirici eylemlere dönüşebildiğini veya sorunlara net çözümler üretmeden sadece soru sormanın da yeterli olabildiğini ifade ediyor. Sanatçıların pratiğinde yer edinen çevre sorunlarını ve sosyal çatışmaları birbirleriyle ilişkilendirerek ele alan “ekoeleştiri” kavramı, insan ve insan dışı arasında, “insan” kavramının eleştirel bir incelemesi olarak tanımlanabilir.



Solda: Elif Çelebi, Gün Batımı, 2021, Fotoğraf

Sağda: Şule Nur Alev, Vivid Defter, 2021, Astarlanmış kâğıtlardan oluşan

defter üzerine mürekkepli kalem



Diğer bir ikili karşılaşma da insan ve insan dışı, doğa ve kültür, zaman ve bellek arasındaki gerilimli varoluşa odaklanan Elvan Ekren ve Güneş Çınar’ın üretimlerini yan yana getiriyor. Ekren’in çok parçalı yerleştirmesi bir “ıstırap hazinesi” sahnesi yaratırken, Çınar’ın bitki ve hayvan formlarından oluşturduğu üç boyutlu gölgeleri birer nadire kabinesine dönüşüyor.



Güneş Çınar, Gölgenin Gölgesi, 2021, Yerleştirme



Vahit Tuna ve Çağrı Saray’ın kişisel üretim pratiklerinin karşılaştığı yerleştirmede Saray, Unutmanın Eşiği serisinden İstanbul Üniversitesi Girişi çizimi ve gravürleriyle toplumsal hafızaya ilişkin kodlara odaklanıyor. Son dönem işlerinde sıklıkla mermer malzemeyi kullanan Tuna’nın bir baskül ve üzerinde mezar taşını anımsatan mermer blokla gerçekleştirdiği düzenlemesi ise kişisel hafızanın ağırlığına işaret ediyor. Ayrı bir mekânda Masa Projesi kapsamında da iki sanatçının birlikte ürettikleri bir diğer çalışma sergiye eşlik ediyor.



Solda: Çağrı Saray, Unutmanın Eşiği: İstanbul Üniversitesi Girişi, 2017,

Asitsiz kağıt üzerine mürekkep

Ortada: Vahit Tuna, İsimsiz, 2020, Yerleştirme (baskül, mermer)

Sağda: Masa Projesi, ÜniverSite, 2021, Yerleştirme (MASA, mermer, çelik)



Barın Han’ın üçüncü katında birlikte üretimin anlamı ve doğasına odaklanan Ahu Akgün ve Defne Tesal’ın Sanı isimli ortak video-performansları yine aynı mekânda, zamana yayılan bir sürecin çıktısı olarak izleniyor. İki sanatçı/kadın/yakın arkadaş, duygudaşlık, benzerlik ve farklılık fikri üzerinden fiziksel mekânın da yarattığı ayna illüzyonunu kullanarak performatif/kolektif bir ortak üretim ortaya çıkarıyor. Aynı mekânda, Akgün’ün gözlem-tanıklık ve belge niteliğindeki, Tesal’ın ise anların soyut haritaları olarak ortaya çıkan ve sanatçıların uzun soluklu üretim sürecinden ilham alan kağıt üzeri desenler de Sanı’ya eşlik ediyor.



Ahu Akgün & Defne Tesal, Sanı, Video-performans, 2021



Barın Han'ın hafızasından yola çıkan, Emin Barın ve Sabri Berkel'in çalışmaları üzerinden yazı, resim ve mimari ilişkilerini konu edinen İkili Tekrar, Can Aytekin ve Levent Aygül’ün kişisel pratiklerini ortak bir içerikte yan yana getiriyor. İkili Tekrar, Cumhuriyetin ilk kuşak sanatçıları arasında yer alan Sabri Berkel ve Emin Barın’ın yakın arkadaşlıklarını, modernite ve geleneğin kültürel hafıza ile kesiştiği estetik dili, dönemin sanat camiasının buluşma mekânı olmuş Barın Han’daki Perşembe toplantılarından Akademi koridorlarına uzanan hikâyeleri tahayyül etmeye girişiyor. Akademinin gravür ve vitray atölyeleri, D grubunun logosu, Barın’ın hatları, Berkel’in gözlüğü ya da çizgili gömleği, anakronik bir yaklaşımla Merkür’deki bir kraterden ya da Çemberlitaş’ın pencereden görünen manzarasından bahseder hale geliyor…



Güneş Terkol, Round and Round, 17 adet farklı boylarda kumaş üzerine ipek baskı, 2020



Barın Han’ın dördüncü katında mekân ve hafıza kavramlarına odaklanan Atalay Kam Yeni ve Güneş Terkol’un üretimleri, ortak hafızanın ifade biçimlerini tanımlayan görsel kodları öznel yorumlarla ele alıyor. Atalay Kam Yeni’nin mekânın yazı, cilt ve baskı geçmişine göndermeler de içeren çalışması Müellif, sandalyeye ciltlenmiş 500 adet boş kağıttan oluşan bir yerleştirme, Şimdi ve Burada isimli çalışmaları ise pelür ve sabun kağıtlar üzerine serigrafi baskı olarak ortaya çıkıyor. Güneş Terkol’un Round and Round isimli kumaş üzerine ipek baskı çalışmaları, kırılganlık, tekrar ve döngü içererek belleğin bir taraftan saklı tutma ve biriktirme kapasitesine, bir taraftan etkileyebilen, imajlar üretebilen ve eyleyebilen bir kuvvet olarak işlemesine referans veriyor.


Aynı mekânda karşılaşan diğer sanatçılar Didem Erbaş ve Erhan Özışıklı, birbirinden oldukça farklı bakış açıları ve üretim pratiklerinin Uçan Çatı başlığıyla yan yana gelme olasılıklarını araştırıyorlar. Özışıklı resim pratiğinde yüzey, doku ve boşluk kavramlarını ağırbaşlı renkler ve soyutlama formunda araştırıyor. Ahşap üzerine pigment çalışmalarından oluşan Uçan Çatı da mekânın penceresinden görülen manzarayı referans alıyor. Erbaş’ın Kuşlara Dağıtırken isimli kubbe formundaki yerleştirmesi ve Google Earth videosu, mekânın penceresinden kuşbakışı görülen Köprülü Medresesi’nin kubbelerine referans verirken, kontrolcü ve yasakçı iktidar-gözetleme ilişkisi ile özgürlük kavramlarına eleştirel bir bakış içeriyor… Mecmu, ortak bir heyecan ve duygudaşlık ötesinde kolektif üretimin anlamı ve sanatta katılımcı modeller üzerine sorular geliştiriyor.


Sanatsal kolektif üretimlerin çalışma modelleri arasındaki farklar, kolektif grupların stratejilerinin anlaşılmasında etkin bir yöntem. Bu stratejileri kavramak, ortak kaygıları anlamaktan geçiyor. Kolektif üretim stratejilerinde sanatçı gruplarının bir araya gelme nedenleri sosyal, politik ya da ideolojik olacağı gibi felsefi ya da kavramsal kaygılar olabiliyor… Peki, katılımcı ve kolektif üretimin niteliğini hangi perspektiften ele almak, hangi kriterlere göre değerlendirmek gerekiyor? Bakmamız gereken; yalnızca formalist, rastlantısal ya da kişisel ilişkiler, samimiyetler çerçevesinde kurulan birlikteliklerin içerme ve dışlama stratejilerini nasıl yansıttıkları mı? Yaratıcı kolektif pratiklerde dünyayla/küresel olanla ortaklıklar ve bilgi/dil kesişmelerinin kurulup kurulamaması mı? Ya da 1990’lardan itibaren ana akım haline gelmiş olan kolektif oluşum ve üretimlere yönelik bakış açımızda artık değişikliğe neden olabilecek türden “durumlar” yaratılıp yaratılamadığı mı?


Evet, günümüzde toplumsal sorunlara dokunan, dünya-tarihsel travmaların ve politik hassasiyetleri kurcalayan/kucaklayan ve bunu sanatçı ile “izler-kitlesi” arasındaki ilişkinin temeli olarak öneren katılımcılık etiği üzerine düşünmenin gerekliliği kendini gösteriyor. Sanatta katılımcılık etiği, yeni deneyimler, yeni sanat türleri, yeni kurumlar, yeni toplumsal formlar, yeni ideolojiler ve yeni bir dünya için yapılan politik/ütopik bir davet olarak tarif edilebilir. Mecmu sergisi de bu daveti hem mütevazi ve naif hem de cesur ve gözü kara biçimde üstlenmiş görünüyor. Mecmu ekibinin sergi metinlerinde belirttikleri gibi, “gelecekte oluşabilecek diyaloglar için yeni bir havza oluşturma” niyetlerinin sonuçları takip ve takdir edilmeyi bekliyor.

 

SAHA Derneği, Tepta Aydınlatma, İKSV, DEPO, Kasa Galeri, Mixer ve Barın Ailesi katkılarıyla gerçekleşen Mecmu sergisi atölye çalışmaları ve söyleşilere de ev sahipliği yapıyor. Sergi sürecinde gerçekleşecek olan buluşmalar Barın Han’ın ve serginin sosyal medya hesapları üzerinden takip edebilirisiniz.


bottom of page