Küratörlüğünü İlhan Sayın, Şafak Şule Kemancı, Ozan Ünlükoç, Metin Akdemir’den oluşan Sınır/sız’ın üstlendiği Eksilerek Biriken sergisi DEPO İstanbul’da izleyiciyle buluştu. Sanatçılar Okyanus Çağrı Çamcı, Üzüm Derin Solak ve Furkan Öztekin’in işlerini bir araya getiren sergiye yakından baktık
Yazı: İlker Cihan Biner
Furkan Öztekin, Bayrak, Kağıt Üzerine Mürekkep, 35x38 cm, 2023
2017 yılında bir araya gelen Sınır/sız ekibi (İlhan Sayın, Şafak Şule Kemancı, Ozan Ünlükoç ve Metin Akdemir) yine katmanlar çokluğu yaratarak estetik ile politikanın kesiştiği bir düzlemde Eksilerek Biriken sergisini hazırlıyor.
Yalnız Sınır/sız'ın odaklandığı bu çok boyutluluğu açmak gerek.
Gerçeklik bir inşa meselesi. Kurmacanın hâkim olduğu geniş, katlanarak büyüyen düzlem denilebilir. İktidar dinamikleri de kendine her zaman gerçek süsü verir. Temsillerin, yargıların alanında sınırlar çekilir ve bedenler belirlenimlerle kısıtlanır.
Özellikle yaşadığımız ülke asırlardır ataerkil geleneklerin, sınıf hiyerarşisinin, toplumsal cinsiyetin doğurduğu şiddetin hüküm sürdüğü bir coğrafya olma özelliği taşıyor. Baskı biçimlerinin yetki sağladığı yerlerle, alanlarla elbette güncel sanatın da pozisyonu zorlaşıyor.
Sınır/sız, beş yılı aşkındır bu sahaya müdahale ederek konfor sağlanan, güvenlikçi, temsil mekanizmalarından koparak “görülebilir, yapılabilir, söylenebilir”e dair yeni yörüngeler icat etmenin derdinde. Siyasal ile sanatsal sahneleri yakınlık içerisinde kuran, alışıldık olan, konformist, piyasanın kurallarıyla evrilen normatif düzlemlerden kopuş sergileyerek başka türlü bağların peşine düşüyor. Öyle ki; iktidar ilişkileriyle donatılmış düzlemleri bozarak ya da ikili cinsiyet rejimlerini, sınıf hiyerarşisini yaratan, ulus merkezci algıları tepetaklak ederek çoklu katmanları içeren, hudutları bulanıklaştıran sergiler düzenleyerek yepyeni estetik ağların oluşumlarına katkı sağlıyorlar. Ayrıca Sınır/sız etik bir hamleyle kuir ve feminist ilişkilenmenin yalnızca kimlik hapishanesinden ibaret olmadığının özellikle altını çizer pozisyonda.
Bu sene ekibin düzenlediği, Tütün Deposu’nda gerçekleşen ve Okyanus Çağrı Camcı, Üzüm Derin Solak, Furkan Öztekin'den oluşan Eksiklerek Biriken sergisi sınıf, ırk, toplumsal cinsiyet egemenliğinden sapan, gay-merkezci bir yerde durmayan, tanınma talep etmenin, kimliklenen konumlar üretmenin ötesine geçip ayrı bir alan açarak özgün, yeni duygulanım sahaları yaratıyor.
Eserlerin birbirleriyle diyaloglar kurması veya dolaşık hâlde olması mekânı demokratikleştirirken bağlantılı oluşlar için “kuir ilişkilenmeler” denilebilir. Serginin arşiv temasında konumlanması ise bu dinamizmi derinleştirerek hafıza, nesne, benlik mevzularını gündeme getirir hâlde.
Sanatçılar çalışmalarına dünyaya yeniden bakabilme, geçmişe dair perspektif geliştirme olarak bakıyorlar. Eserlerin yapma biçimleri ile var olma tarzları arasındaki bağ doğrudan, özgür ve temsilsiz.
Yeni öznellikler/dünyalar
Sergi mekânına ilk girişte Furkan Öztekin'in demokratik biçimlerde ortaya koyduğu estetik pratikler yer alıyor.
Resimler, polaroid fotoğraflar, sanatçıda izler bırakmış kasetler, başka nesnelerle donatılan bir bölüm sıradan deneyim formlarından kopan, dünyaya açılan, özgürleşmenin dinamiklerini sergileyen eserlerden oluşur vaziyette. Öztekin bilhassa yaşamı estetik bir özenle geliştirme meselesinden yola çıkıyor. Sanatçının hayatına biçim kazandırma, aynı zamanda bedene işleyen iktidar mekanizmalarını bükmeyle, saptırmayla ilişkili. Duvardaki polaroid fotoğraflar bir varoluş estetiğinin ya da Furkan Öztekin'in kendiyle kurduğu ilişki üzerinden biçimleniyor.
Mekânın ortasında geçmişten kalan nesneler sanatçının yaşamıyla bağlantılar kuran konumlarda. Şemsiye, Yelpaze, Megafon, Düdük (çalışmalar nesne biçimleriyle aynı adı taşıyor) resimlerinin neyi ifade ettiği Furkan Öztekin'in nesne yönelimli pozisyonlardan baktığının kanıtı. Nesnelerde hep görülmeyen, üzerine konuşulmayan başka şeyler vardır. Geçmişte sıkışıp anların, hikâyelerin saçılması da denilebilir. Resimlerdeki nesnelerin hep Onur Haftası’ndaki direnişlerde kullanılması hem de sanatçının ailesi, komşusuyla alakalı olması bir eserin illa insanlardan ibaret olmayacağının işareti. Öztekin nesnelerin iç yapısına yöneliyor, onların bedenini ele geçirmesine izin vererek kişisel arşivine katıyor. Bir uyumlanma yaratarak belleğinde gizli kalmış sahneleri açığa çıkarıyor. Bir kasetin, megafonun, yelpazenin, maskenin, şemsiyenin dışavurumu sanatçının hayatındaki dönüşümün izleri.
Okyanus Çagrı Camcı, Peki ya sen nerdesin, Kağıt üzerine renkli kalem ve suluboya, 30x40cm
Okyanus Çağrı Camcı'nın eserlerinde de nesnelerin gücü söz konusu. Fakat Furkan Öztekin'den farklılaşarak ailesine dair çeşitli sorgulamalar var.
Şöyle bir soru sorulabilir: “Geçmiş geçip gider mi?”
Zamanın cinsiyetlendirilmesi, millileştirilmesi ya da sömürgeci perspektiflere tabî kılınması bedeni iktidar mekanizmalarına maruz bırakır. Lâkin geçmiş gitmez. Yeniden biçimlenmelerle, patlamalarla hatıralar hep kalır.
Hafızayı, bedenin dokusuna işlenmiş krizleri, sıçramaları ya da yırtıkları ele almak benlik denilen kurguda çeşitli değişimler yapmanın yollarından biri olabilir.
Okyanus Çağrı Camcı geçmişe bakarken aile mekanizmasını sorgulayarak çakıştırmalı eserler yaratıyor. Kuşkusuz bu temas ettirme aile mefhumunun toplumsal işleyişleriyle de ilgili. Mekânın duvarında yer alan Aile Motifi isimli eser ataerkil işleyişlerin, egemenin şiddetinin silme pratiklerine karşı olarak hatırlamanın, geçmişten izler toplamanın ve bunları yeniden işlemeyle ilişkili. Çalışma parçalı olarak yüzeye yayılan koyu renklerle beraber kağıt üzerine toz pastel ve spreyle yapılıyor. Aile Motifi hâkim zaman algısını bükerek aile sorusunu sorup hafızanın tek boyutlu olamayacağının altını çizer biçimde.
Aynı zamanda eserin sağında ve solunda yer alan Ortaklık, Peki ya sen nerdesin?, Hers Feet gibi resimler ve yine çalışmalarla birlikte ortada Evlilik Cüzdanı Serisi, Okyanus Çağrı Camcı'nın kendi benliğiyle ve ailesiyle ilişkili olarak,her seferde geçmişine yeniden dönerek resmettiği, oluşturduğu eserler. Çalışmalar özerklik oluşturup, sabitliği alt-üst edip anlam kümeleri yaratarak bir dünya tasavvuru ortaya koyuyor.
Yalnız aile mevzusu oldukça karmaşık. Devlet (veya AKP iktidarı) LGBTİQ+ karşıtı politikalarını bu konu üzerinden sürdürüyor.
“Aile elden gidiyor”, “ailenin adı yok”, “LGBT terörü”, “LGBT sapkınlığı” tarzında homofobik, transfobik, ataerkil siyasetler üzerinden neo-liberal, heteroseksüel çekirdek aile ilişkileri sağlamlaştırılmaya çalışılıyor.
Sergide Camcı'nın estetik pratikleri ile Üzüm Derin Solak'ın eserleri arasındaki fark göze çarpar biçimde. Fakat bir çatışma kurmak yerine başkalaşan çalışmalar olarak görülebilir. Okyanus Çağrı Camcı sorgulamalar yaparken Solak heteronormatif olmayan, şeffaf, ev içi politikada hiyerarşik bağları kıran, yoldaş ilişkilerinin geliştiği demokratik bir topluluk olarak aileyi işaret ediyor.
Kundak serisinde sanatçı video ve fotoğraf düzenlemeleriyle annesinin kendisine işlediği kundaktan yola çıkıyor. Görüntüler hafıza sahnelerine dönüşmüş biçimlerde belge niteliğinde.
Aile portresi/fotoğraflar ve videoya bakış ‘başka türlü aile mümkün’ ifadesini akıllara düşürüyor.
Üzüm Derin Solak, Kundak, 4 0 x 60cm, Fotoğraf baskı
Estetik ile politikanın buluştuğu yerde
Sergideki katalog metninde hem sanatçılar hem de Seçil Epik, Berkant Çağlar ile Fisun Yalçınkaya “Bir sanatçı ya da yazar olarak, kişisel arşivlerinize ne kadar değer veriyorsunuz ve arşivlerinizdeki objelerin hayatınızın geri kalanında nasıl bir etki bıraktığını söyleyebilirsiniz?” sorusunun ışığında benlik, hafıza, objeler meselesine kafa yoruyorlar.
Serginin sonuna gelindiğinde ise estetik pratiklerin duyumsanabilir özerk alanlar yaratması, konu hiyerarşisine girişmemesi, eril şablonları kırması önemli bir meseleyi gündeme getirir konumda. Hafızayı ele alma ve iktidar tasarımlarının eleştirisi ile yapma biçimleri arasında doğrudan bir ilişki var. Eksilerek Biriken’in imge dünyası yaşamı yeniden düzenlemede etkiler yaratarak imkânın kıyısında ışıldıyor.
Ayrıca Sınır/sız ekibinin gelecek seneye neler yapacağı da merak konusu.
Yorumlar