top of page

Felâkete bakmak

Sanatçı Ateş Alpar, depremin ardından “dayanışma” için gittiği Hatay’a dair izlenimlerini aktarırken felâkete bakmanın yollarını araştırıyor


Yazı: Ateş Alpar


Ateş Alpar, Hatay, Türkiye, Şubat 2023


Sanat pratiğimi şekillendiren, dönüp dolaşıp kendime sorduğum “Nasıl bakmalıyım?” sorusu 6 Şubat depremiyle birlikte çok daha can alıcı bir soru haline geldi: “Felâkete nasıl bakılır?” Felâket anlarının ve devam eden süreçlerin kayıt altına alınması çeşitli nedenlerle elzem bir mesele. Arşivleme bir yanıyla “somut” göstergeleri ortaya koyma çabasıdır. Görüntülü kanıtlar durumun ispatında etkili bir yöntem olsa da gerçekte orada ne olduğunu tam manasıyla anlamamıza kâfi gelmez. Bu nedenle geleneksel arşivleme yöntemlerinin yanı sıra gözlem yapma, konunun özneleriyle görüşme ve bunları kayıt altına alma gibi farklı yöntemlerin bir arada kullanımı arşiv malzemesini nispeten “inanılır” kılabilir. 6 Şubat’ta Hatay’a gitme motivasyonum deprem bölgesinde yaşayanlarla dayanışma içinde olmaktı. Önceki deneyimlerimden yola çıkarak, bu tip felaketlerde devlet kurumlarının âtıl kalacağını ve daha kötüsü bu kurumların “-mış gibi” yapacağını tahmin ettiğim için çantama fotoğraf makinemi ve ses kayıt cihazımı da koydum. Ancak bölgeye vardığımda sözcüklerle anlatamayacağım bir durumla karşılaştım. Bu duruma felaket demek ne kadar yeterli bilmiyorum. Bir nevi katliamdı yaşananlar; göz göre göre, geliyorum diyerek gelmişti başımıza gelenler.


Ateş Alpar, Hatay, Türkiye, Şubat 2023


Bir süre, pratik olarak her ne gerekiyorsa yapmaya çalıştım: Enkaz kaldırma, ısınmak için odun bulma, insanlarla konuşma, destek çağrısı yapma vesaire. Sonrasında çantamdaki fotoğraf makinesi aklıma geldi. Resmi arşivlemenin yanı sıra karşı-arşivleme yapılması gerektiğinin düşündüm. Elbette Ariella Aïsha Azoulay’ın belirttiği gibi “Fotoğrafın yıkımdaki payı nedir?” sorusunu aklımda tutarak. Kayıt altına almak sadece bugünün işi değil.¹ Geçmiş ve geleceği de ilgilendiriyor. Bu nedenle, sosyal devletin ve sosyal politikaların on yıllardır tedricen yok edilişini ve bu süreç durdurulmadığı takdirde başımıza türlü türlü felaketlerin geleceğini vurgulamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla “ilk hafta çadır, su, gıda yoktu” ya da “kamu denetiminden nasıl geçtiği belli olmayan yapı stokları vardır” cümlelerini sanatsal ifade araçlarımdan fotoğraf ve video ile kayıt altına almaya çalıştım. Fakat bu bölgede yaşananları anlatmaya hiçbir cihaz yetmez. Alabildiğince koordinasyonsuzluk ve plansızlık vardı. Temel fiziki ihtiyaçların olmayışının yanında ayrımcılık da mevcuttu. Örneğin, kadınlar ve LGBTİ+’lar yemek sırasına girmekte çekiniyorlardı. Bazıları sıraya giremediği için yemek alamıyordu. Türkçe konuşmayan Suriyeliler yardım isterken çekiniyordu. Bu ve benzeri ayrımcı pratiklerin fotoğrafı nasıl çekilir bilemiyorum. Bir felaket anında bile bazı toplumsal grupların dışlandığını gördüm. Mülteciler için durum çok daha kötüydü. Mesela üç kişilik bir çadırdı dört kadın bir çocuk yaşıyordu.


Ateş Alpar, Hatay, Türkiye, Şubat 2023


Yatay örgütlenme ve dayanışma sayesinde (ailesini kaybeden) çocuklar, sakat kalan bireyler, yaşlılar, mülteciler, kadınlar ve LGBTİ+’lar bir nebze olsun nefes alabiliyordu. Şu anda özellikle psiko-sosyal destek ihtiyacı var. Şimdi ve sonrası için daha sıkı dayanışma ağları örmemiz gerekiyor. Başka bir şansımız maalesef yok, zaten hafızasızlık bizi bu hale getirmedi mi?


 

¹: Ariella Aïsha Azoulay, “Her Şeyi Göstermeme Hakkı: Belgesel Fotoğraf ve Yıkım Görüntüleri”, Çev.Derya Yılmaz, https://www.e-skop.com/skopbulten/her-seyi-gostermeme-hakki-belgesel-fotograf-ve-yikim-goruntuleri/4059 (Erişim tarihi: 3 Mart 2023).

bottom of page