top of page

Doğanın varlığına kutlama

Minimal müziği rock ve elektronik altyapılarla buluşturan İtalyan piyanist ve besteci Federico Albanese 3 Aralık’ta Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde, Türkiye’deki dinleyicilerle yeniden buluşuyor. Neo-klasik tarzın önemli genç temsilcilerinden biri kabul edilen Albanese, müzikal açıdan içinde bulunduğu bu üretken süreçte yayınladığı Your Trees isimli teklisinin yanı sıra film müzikleriyle de dikkat çekiyor. Söyleşimiz esnasında yeni albüm hazırlıklarından da bahseden Federico Albanese ile pandemi sonrası müzik dünyası, doğanın ilham verici yönü ve Berlin’de geçen yıllarına dair pek çok şeyi konuştuk


Röportaj: İhsan Dindar


Federico Albanese


Dünya sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Yaklaşık iki yıl boyunca herkesi etkileyen pandeminin ardından bu kez de savaş ve çatışmalar gündemde. Bir sanatçı olarak bu süre zarfında neler düşünüp hissediyorsunuz?


Dediğiniz gibi dünya oldukça karmaşık bir süreçten yaşıyor. Pandeminin yaşattıkları unutulmaz. Daha az sosyalleşmek zorunda bırakıldığımız da bir dönemdi. Aslında herkesin biraz daha bireyselleştiği bir dönem oldu. İlişkilerin zorlaştığı, paylaşımların azaldığı günler yaşadık. Düşünsenize kimselerle görüşemiyorduk. Ve elbette tüm müzik dünyasında yarattığı yıkım da hafızalarda. Uzun bir süre hiçbir müzisyen hiçbir yerde konser veremedi. Hayatını bu performanslardan kazanan bizim gibi sanatçılar için her şey çok kötüydü. Bu işi yapma nedenlerimizden biri de izleyicilerle güzel bir iletişim kurmak, paylaşımda bulunmak. Bundan uzun bir süre mahrum kaldık. Artık pandemi geride kalsa da bazı insanlar üzerindeki etkisi devam ediyor. Herhangi bir etkinliğe gitme konusunda çekingen davranan insanlar var. Bu korkularını da anlıyorum. Bu gibi nedenlerden ötürü sanat dünyası pandemi öncesi döneme o kadar da hızlı bir dönüş gerçekleştiremedi. Tam bu bitti derken bu kez de bir şiddet sarmalı içinde buldu insanlar kendilerini. Çok trajik bir durum. Bu olaylar hepimizin duygu dünyasını etkilediği kadar insanlığın ortak değerlerine de zarar veriyor.



Bu değerlerin hiç unutulmamasını dileyerek diğer sorumla devam ediyorum. Tam da bu dönemde yeni bir tekli yayınladınız. Your Trees, nasıl bir duygu dünyasının mahsulü? Nelerden beslenerek ortaya çıktı?


Doğada, doğanın sürdürülebilirliği için yaptığım bir besteydi bu. Doğanın varlığını kutlamak istedim ve doğaya adadım. Elbette pandemiyle de ilintili. Onun etkilerini de taşıyan bir çalışma oldu. Şarkıyı pandeminin en sert günlerinde yazdım. Çocukların okula gidemediği, herkesin evde olduğu bir dönemdi. Her gün birlikte ormanın içlerine doğru yürüyüşler gerçekleştiriyorduk. Etrafta da kimseler yoktu. Kendimizce ağaçlara isimler veriyorduk. Dolayısıyla doğayla aramızda böyle bir bağ var. Bu da besteye yansıdı.


Bir sonraki sorumun içeri de tam bu doğrultuda olacaktı. Yürüyüş yapmak bestelerin ortaya çıkması sürecine ne denli katkı sağlıyor?


Kısmen katkı sağlıyor elbette. Ama her şey bu şekilde ilerliyor da diyemem. Etrafımda güzellikler olması yeter. Bu güzellikler üretim sürecimi de kolaylaştırıyor. 60 ve 70’lerde İngiltere’de çok sevdiğim müzikler üreten gruplara bakıyorum. Hepsi aslında oldukça kasvetli kentlerde ve coğrafyalarda yaşıyordu. Ama yine de ilham alacak bir güzellik ya da başka bir şey buluyorlardı. Bazen bir fotoğraf karesinden ilham alırsınız.


60 ve 70’li yıllar demişken sizin rock ve rock küLtürüne olan tutkunuzdan haberdarım. Günümüzde rock ile ilişkiniz ne düzeyde?


Hâlâ takipçisiyim. Ama özellikle geriye dönüp lise yıllarıma bakacak olursam iyi bir punk rock dinleyicisiydim. O dönemde gitar çalmaya da başlamıştım. Takip ettiğim moda da ona uygundu. Ancak bahsettiğim dönem olan 90’larda New Age adlı bir müzik dergisi sayesinde farklı türlerle de tanışma fırsatım olmuştu. Minimal müzik de bunlardan biri.


Minimal müzik dendiğinde benim aklıma İtalya, Almanya ve İskandinav yarımadası geliyor. İtalya’da doğum büyümüş ama sonrasında da Berlin’de yaşamış birisiniz. Bu coğrafyaları birer ekol olarak tanımlarsak kendinizi nerede konumlamayı tercih edersiniz?


Bu türün tam da kasıp kavurmaya başladığı dönemde Berlin’e taşınmıştım ve bu şehir dediğiniz gibi bu işin en iyi yapıldığı yerlerden biri. Nils Frahm gibi isimler Berlin’de yaşıyor. O dönemde pek çok müzisyen Berlin’in bu atmosferinden ilham almak için kente taşınıyordu. Bende burada geçirdiğim süre zarfında çok şey öğrendim. Bunlardan biri de belki böyle söylemesi biraz tuhaf ama İtalyan köklerim. Berlin’in o minimal müzik dünyasında İtalyan ruhunu yansıtan melodik yapıları kullanmaya başladım. Berlin’de buna melankolizmi ve elektronik altyapıları ekledim.


Peki sizce nasıl bir yol izleyecek bu müzik? Geleceğini nasıl görüyorsunuz bu işin?


Kişisel olarak yapabildiğim kadar çok albüm yapabilmeyi umuyorum. Hatta şu anda yeni bir albüm için konsantre olmaya çalışıyorum. Tabii öncesinde birkaç film müziği bestelemem de gerekecek.


 

“Tekrara düşmemek zorundayım”

 

Sizin için oldukça üretken bir dönem olsa gerek bu…


Evet, öyle diyebiliriz. Ama sürekli bir tekrara da düşmemek zorundayım. Kendini tekrar eden işler olmamalı bunlar. Bu yüzden iyice düşünmek ve araştırma yapmalıyım. Yeni kapılar açmaya çalışmalıyım.



Belki İstanbul seyahatiniz size bu noktada yardımcı olur ve ilham kapılarını açar. Ne dersiniz?


Mutlaka. Daha önce iki kez gelme fırsatım olmuştu. Gerçekten bu kenti seviyorum. Sadece İstanbul değil, genel olarak Türkiye’yi ve kültürünüzü seviyorum. Zorlu PSM’deki konserimden önce de gelip yeniden İstanbul’u gezme fırsatım olacak.


Zorlu PSM’deki konserinize dair ne hissediyorsunuz? Nasıl bir performans bekliyor bizleri?


Şehrin en prestijli yerlerinden birinde piyanom ve arkadaşlarımla birlikte sahnede olmaktan ötürü mutluyum. Minimal ezgilerle elektronik elementleri bir arada duyacaksınız. Renklerin oldukça ilginç bir kombinasyonuna dönüşecek. Her performans biriciktir ve tekrarı olmaz. Bir daha aynısı yaşanamaz. Bu da öyle bir performans olacak.


Önceki İstanbul deneyimlerinizden yola çıkarak seyirciler hakkında aklınızda kalan bir şeyler var mı?


Benzer çok noktalarımız var. Duygu dünyalarımız birbirine çok yakın. İlginin yine aynı şekilde olacağına eminim. Tüm Akdeniz coğrafyasında benzer reaksiyonlar görmek mümkün.


bottom of page