amberNetworkFestival a’21, bu yıl çok merkezli ve çevrimiçi olarak post-dijital cehalet teması odağında gerçekleşti. Festival kapsamında eş-kürasyon olanağıyla gerçekleşen LAB üretim sürecini değerlendirdik
Yazı: Ozan Atalan
Shaghayegh Kamyar & Siavash Naghshbandi, Circular Reporting
Bu sene Post-dijital Cehalet başlığı altında şekillenen amberNetworkFestival a’21 etkinlikleri arasında benim de parçası olduğum bir LAB çalışma süreci oldu. Laboratuvar çalışması, farklı coğrafyalardan kişi ve sanatçı inisiyatiflerini çevrimiçi bir araya getirerek katılımcıların birbirini tanımasına, fikir alışverişine, yardımlaşma ve iş birliğine imkân veren bir etkinlikti. Bu yazıda, LAB grubunda tartışılan konuları, “dijital sonrası cehalet”e farklı yaklaşımları ve yaratıcı etkileşimleri aktarmaya çalışacağım.
Pandeminin getirdiği izolasyon, yaratıcı alanlarda çalışan insanların oluşturduğu sosyal alanların daralmasına neden oldu. Her ülkede farklı seviyelerde olmakla birlikte katılımcılar ile ortak kaygılarımızdan ilki, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan çevrelerimizi yaşatmak ve yeni bir ağ oluşturmaktı. Bireysel başarı ve yükselmeyi merkezileştiren sistemlere alternatif olarak süreç odaklı bir arada olmanın, dayanışmanın ve iş birliğinin değerini bir kez daha hatırlatan bu çalışma ortamıyla üretimde ve sunumda birey olmak ve biz olmak kavramlarının birbirine aslında ne kadar yakın durduğunu bir kez daha fark ettik.
Bu keyifli buluşmada dijital kültür ve onun yaratıyor olabileceği toplumsal cehalet konusunda fikir paylaşımlarımız oldu. Cehaletin, bir başka deyişle olgulara karşı bilerek ya da bilmeden oluşan umursamazlık halinin doğası, nedenleri ve sonuçları üzerine gelişen tartışmalarda gelecek hikâyeleri, spekülatif estetik, yapay zekayı dönüştürmek, fiziksel ve siber alanlar, hafızanın algoritmik etkileşimi, yanlış anlaşılma korkusu, iletişimsizlik kaygısı, tersine öğrenme ve topluluk inşası gibi konular ön plandaydı. Ortak kaygılarımız arasında olan iletişim yoksunluğu ve eksikliğini toplumsal cehaletin temel sebeplerinden biri olarak yorumlayarak kişisel korkularımızın paylaşıldıkça azaldığını ve yaratıcı süreçlere dönüştüğünü gözlemledik. Korku ve kaygılar üzerinden başlayan süreç zaman içerisinde yerini bu olumsuz duyguların üstesinden gelmek için çözüm yolları aramaya bıraktı.
Siavash Naghshbandi
Bilgiye duygu ve hafıza üzerinden yaklaşılan çalışmalarda, bilgisayımsal düşünmede hümaniter bilimlerin yeri sorgulandı. İnsan – makine etkileşimindeki benzerlik ve farklardan ziyade, yine insan aklının ürünü olan yapay zeka algoritmaları ve makine öğreniminin doğası üzerine deneysel çalışmalar mevcut. Özellikle bireysel ve kolektif hafıza üzerinden ortaya çıkan düşünceler; hatıraların GAN aracılığı ile üç boyutlu yeniden konstrüksiyonu, hatıraların günlük karar ve eylemlerimizi belirlemedeki rolünü düşününce yapay hatıralarla oluşturulacak duygu durum kontrolü, hafızanın kimlikle olan bağından hareketle sahte kimliklerin oluşturulması gibi konulardı bunlar. Yine yapay zekayla oluşturulan karakterlerin iyi ve kötünün ötesinde insani durumlardan bağımsızlığı, bizi insan sonrasını düşünmeye iten düşüncelerden biri oldu. Yapay zeka çevresindeki tartışmalarda paylaşılan kaygı ise özünde, sosyal normlarla kodlanmış yaşantılarımızda insanın kendi yaratımı aracılığıyla kendini daha iyi tanıyabilmesi yatıyor.
Fiziksel ve siber mekânlar, ikisini ayrıştırmak yerine bütünleştirme niyetiyle yaklaşılan bir konu. Son dönemlerdeki aşırı dijitalleşme, bilgi akışındaki hız ve yoğunluk, kaçınılmaz olarak dijital temsillere dönen suretlerimiz, fiziksel yaşam alanlarından kopuş gibi güncel durumlar, sosyal yaşantımıza özlemle dijitali fizikselin ikili karşıtlığı olarak gösterse de dijital medyanın pandemi döneminde iletişime büyük katkısı olduğunu da hatırlamak gerek. Bu LAB ağının oluşturulması dahi dijital araçların erişilebilir olmasıyla mümkün. Fiziksel mekân algısının aşılması ve insan bedeninin biyolojik katmanın ötesine geçmesiyle kimliklerimizin daha özgür ve akışkan bir şekilde ifadesi mümkün olur mu? Dijital ve fizikselin karakteristiklerini taşıyarak oluşan hibrit fijital formlar, bizi olguların gerçeklik hissinden uzaklaştırır mı; yoksa olguların daha iyi bilinmesine mi katkıda bulunur? Tamamen dijitalleşme, fizikselin aşılması, bir ütopya mıdır; yoksa distopya mı? Bu ve bunun gibi sorular üzerinden dijital sonrası cehaletin bir diğer özelliği olan veriye karşı duyarsızlaşma, bağışık olma halinin dijital ve fiziksel alan çözümlemesiyle nasıl aşılabileceği de tartışılan konular arasındaydı.
Mevcut normatif doğrulukların insanlar arası iletişime yansımaları, doğru bir iletişim yolu ya da formunun olup olmadığı, en mahrem alanımız olan duygu ve ilişkilerin yanlış politikalar aracılığıyla şekillendirilmesi ise iletişim eksikliğinden kaynaklanan anksiyete konusundaki tartışma başlıklarından biriydi. Dijital iletişimin, iletişimi matematiksel verilerden öte gören; bilgi kaynağı ve alıcısının da sübjektif değerlerini hesaba katan bir yaklaşımla ele alınması durumunda dahi mevcut iletişim kodları uyumsuzluğa ve bundan kaynaklanan bir endişeye neden olabiliyor. İnsan algısından bağımsız var olmaya devam eden gerçeğin bu denli dönüşüme uğraması, sözün hakikati ikame etmesi, söylenenlere karşı duyulan güvensizlik bu kadar çok iletişim ortamı ve kanalına rağmen, özellikle dijital iletişim kurarken kendimizi samimiyetten uzak bir yere konumlandırmamızı beraberinde getirebiliyor. Özellikle çağdaş kimlik politikalarındaki politik doğruculuk, farklı ideolojilere göre, eş zamanlı olarak hem olana olduğu gibi saygının hem de bunu yaparken olanı aslında olduğu gibi kabul etmemenin yollarını arıyor. Bilginin üretici ve tüketici rollerinin iç içe geçtiği dijital iletişimde ise bu sorgulamayı yapmamak, toplumsal cehaletin en büyük nedenlerinden biri haline geliyor. Çünkü biliyoruz ki iki insanın olduğu yerde iletişim ve hukuk kendiliğinden doğar. Bu konu, LAB katılımcıları için de iletişimsizliğin ya da eksik iletişimin nedenleri, sonuçları ve nasıl üstesinden gelinebileceğine dair sorgulamalarla esinlenilen bir noktaya dönüşüyor.
Rasyonel düşünceyle ortaya çıkmış; ancak rasyonel düşüncenin bilginin kaynağını deneyden bağımsız akıl olarak kabul eden spekülatif dünyasının cevap veremediği tüm bu konularsa ortak ilgi alanlarımızdan olan spekülatif gerçeklik ya da estetiğe kapı açtı. İnsan-merkezci olmayan bir düşünceye ulaşılmasının mümkün olup olmadığı, ikici olmayan kimlik inşasının ve yeni politik yaklaşımların olabilirliği, fizikselden tamamen kopuş ile sanalın kendisi haline gelme, normatif dünyanın dışına çıkma ve yeni gerçeklik arayışları doğası gereği spekülatif kalıyor ve bu durum, yeni hayal gücü formları olarak kolektif üretimimizi de etkiledi.
Pandemi döneminin yıpratıcı olduğu kadar ihmal edilen psikolojik etkilerini yaşarken dijital kültürü tartışmamız, yaklaşımımızda insan psikolojisine eğilmemizi sağladı. Yukarıda bahsettiklerimi bazı çalışmalarla anlatmak gerekirse; Forough Fami, katılımcıların korku geliştirdikleri içeriklerin imaj, ses ve yazı olarak ifade bulduğu web-tabanlı bir hikâye oluştururken, Ifebusola Shotunde yanlış anlaşılma ve iletişim kuramama endişesinin bastırılmış duygularla ilişkisini sorguladığı, günlük yaşantısında bu sıkıntıyı yaşayan insanlarla yaptığı röportajlardan oluşturduğu bir film üzerinde çalıştı. Eda Sütunç yapay zeka otoportresi ile kendinden bağımsız ama kendini simule eden bir varlıkla iletişimin yollarını ararken, aslında insan olma halini yapay zeka üzerinden aradı. Siavash Naghshbandi ve Shaghayegh Kamyar’ın iş birliği ile oluşturdukları interaktif web-tabanlı video, hakikat tanımının imkânsızlığıyla yanlış ve doğru bilgi ayrımından beslenerek görsel bilgi parçacıkları üzerinden bütünü anlama çabası etrafında şekillendi. Video, parçalanmış haber görseli üzerinden yapılan, bireysel seçim eylemi olan “tıklamalarla” imajın ve bilginin bütününe ulaşırken hakikatin tanımının imkânsızlığını da düşündürüyor. Siavash Nagshbandi, web-tabanlı interaktif çalışmasında, makineye insan olduğumuzu kanıtladığımız captcha denetimine bir güven mücadelesi olarak yaklaşıp makinenin kendini tanımlaması için benzer bir denetim mücadelesine tabi olmasından yola çıktı. Siavash’ın çalışması, sahte captcha yaratarak yapay zeka perspektifinden insan-makine etkileşimini sorguluyor. Aile, özgürlük, barış gibi anlamların makine tarafından jeneratif imajlarla nasıl bağlandığını deneyimliyoruz. Casablanca merkezli KounAktif grubu, post dijital cehaleti Kuzey Afrika’da kolonizasyon öncesi kökenlerin unutulmasına bağlayarak yaklaştığı çevrimiçi sergilerinde Batı merkezciliğin otantik yerelliği yapıbozuma uğratması söylemini taşıyor. Amirali Ghasemi ile ortak çalışmamızda, ana dillerimizde yazdığımız iki şiirin İngilizce tercümesi üzerinden yapay zekayla oluşturulmuş jeneratif yapıların rastlantısallığını düşündük. Yapay zeka uygulamalarını taklit ederek şiirlerimizden rastgele seçilen kelimelerle yeni anlamların türetilmesini mikro düzeyde deneyimledik. Yine ulaştığım komünal materyal üzerinden süreçteki etkileşimimi yansıtacak şekilde, Guy Debord’nun tabiriyle gösteriye dönüşen görüntülerin arayüz ve komut satırı arasındaki ikilikten nasıl beslendiğini yorumladığım bir video üzerinde çalıştım. Bahsettiğim ve bahsetmediğim diğer değerli çalışmalar, ambernetworkfestival.org adresindeki sergiler kısmından ziyaret edilebilir.
Aynı zaman dilimi ya da mekânda olmanın iletişim için bir engel olmadığını bir kez daha anladığım bu süreçte en değerli bulduğum şeylerden biriyse birbirimizin duygu ve düşünce dünyasını tanımak için etkileşime, eleştiriye, geri bildirime açık olmamızdı. Siber alan ya da fiziksel alan farkı olmaksızın paylaştığımız bu alanları şekillendiren şey ortak deneyim oldu. Farklı coğrafyaların zaman dilimlerinde, günün farklı ışık durumlarını ve yorgunluklarını eş zamanlı ve karşılıklı olarak yaşamak, empati ve dayanışma hislerini kuvvetlendirdi. Bireysel mülkiyet anlayışının ötesinde, komünal materyal kullanımıyla katılımcının görüşü, teknik becerisi ya da kullandığı malzemenin bir diğer katılımcının materyaline dönüştüğü, tek merkezsiz bir çalışma süreci tamamladık.
Comments