top of page
Yazarın fotoğrafıZeynep Gülçur

Çağdaş yaratımın erime potası

Dünyanın önde gelen “çok mekânlı” fotoğraf festivali Les Rencontres d'Arles, bu yaz 53. kez Güney Fransa'nın tipik kasabası Arles’da izleyiciyle buluştu. Temmuz başında açılan ve 25 Eylül'e kadar süren festivalde 160'dan fazla sanatçının işleri üzerinden insanlık ve kimlik temalarını keşfe çıkıyoruz


Yazı: Zeynep Gülçur

Mitch Epstein'ın çalışması, Les Rencontres d'Arles


1970 yazında fotoğrafçı Lucien Clergue, yazar Michel Tournier ve tarihçi Jean-Maurice Rouquette tarafından kurulan Les Rencontres d'Arles, altı fotoğrafçıyı çalışmalarını sergilemeye ve atölyelere ev sahipliği yapmaya davet etti. 1970'lerin sonunda, ağı genişledikçe, festival; profesyonellerin ve fotoğraf meraklılarının en önemli buluşması noktası olarak sanat camiasında yerini aldı. Temmuz 1977'de British Journal of Photography'nin yazarlarından William Nesser, Rencontres d'Arles’ı “fotoğrafçılığın en çekici platformlarından biri” olarak nitelendirdi.


Hem Fransız hem de uluslararası müze ve kurumlarla ortaklaşa üretilen sergiler, amaca uygun sahne tasarımıyla çeşitli miras alanlarında sunuluyor. 12. yüzyıl şapelleri veya 19. yüzyıl sanayi binaları gibi bazı tarihi yapılar yalnızca festival süresince halka açık. 1970'den beri her yaz, gerçekleştirdiği yüzlerce sergiyle, fotoğrafçının ve fotoğrafçılığın yaygınlaşmasında büyük bir etkiye sahip olan festival, aynı zamanda kendisini “çağdaş yaratımın erime potası” olarak görüyor.

Julien Lombardi'nin çalışması, Les Rencontres d'Arles


Çok sayıda uluslararası hareket ve krizi konu alan bu yılki festival, insan formu ve kimliğine odaklanan bir dizi fotoğraf ve performansla izleyiciyle buluştu. Özellikle Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmanın ışığında insanlığın karşı karşıya olduğu kargaşaları konu edinerek, 160'dan fazla sanatçıya insanlık ve kimlik temalarını keşfetme fırsatı verdi.

Rencontres d'Arles'ın 2021'den beri direktörü olan Christoph Wiesner'ın dediği gibi, “Fotoğraf, fotoğrafçılar ve fotoğrafı konu alan sanatçılar bize görmek ve duymak istemediğimiz şeyleri hatırlatmak için oradalar.” Sergiler aracılığıyla yerleşik normlara tanıklık eden, eleştiren ve protesto eden 53. baskının havası bu sözlerle daha da iyi anlaşılıyor.

Daniel Jack Lyons, Les Rencontres d'Arles


Festival, Feminist akımının tarihini ele alan Feminist Avant Garde sergisini izleyiciyle buluşturuyor. Viyana'daki Verbund Koleksiyonu'ndan 1970'lerin fotoğraf ve performanslarından oluşan sergi, 71 kadın sanatçının “ikinci dalga feminizm akımıyla” ilgili 200'den fazla eserini sunuyor. 16 yıllık bir araştırmanın ürünü olan anıtsal sergi, propaganda amaçlı olan bu eserlerle, kadınların toplumda yer edinme mücadelesinde yaşadıkları öfkeyi, hüsranı ve aynı zamanda orta koydukları zekayı gösteriyor. Bu uluslararası koleksiyon, fikirlerin dünyaya nasıl hızlı ve güçlü bir şekilde yayıldığının kanıtı. Sanat tarihi açısından ele alındığında ise 1970'lerdeki “feminist avangardın” görüntüleri, uzun süredir gözden kaçan bir sanatsal harekete ışık tutuyor.

Şehrin merkezinde yer alan 17. yüzyıl sonlarına ait tarihi bir binanın dört katına yayılan Dress Code sergisi, giyim ve kimlik üzerine farklı bakış açıları ve yorumlar sunan 40 sanatçının eserlerini bir araya getiriyor. Bu grup sergisi, New York’taki drag queen’ler olsun, Meksika'daki Zapotec kadınlarından, Benin'deki vudu ritüellerine kadar birçok kimlik arasındaki ilişkiyi bireysel ve kolektif düzeyde sorguluyor.


Babette Mangolte, Les Rencontres d'Arles


Her sene köklü bir fotoğrafçının çalışmalarının yeniden keşfedildiği festival, bu sezon 1978 ve 1989 yılları arasında Hindistan’ı fotoğraflayan ve bu yılki festival afişini imzalayan Mitch Epstein’i izleyiciye sunuyor. Hindistan'ı ilk olarak turist daha sonra Hintli eşi sayesinde topluma daha yakın bir bakış açısıyla fotoğraflayan Epstein, ülkeye yaptığı sekiz geziyle karmaşık bir kültüre tanıklık ediyor. Kast sisteminin, dini ve sosyal hayatın neredeyse tüm yönlerini belirlediği gelenekle dolu bu toplumu konu edinen Epstein, Hindistan'ı dışarıdan olduğu kadar içeriden de gözlemlediğinin izini sürüyoruz.


Deneysel sinemanın sembolik bir figürü olan Fransız-Amerikan asıllı Babette Mangolte’nin sergisiyle “hareket ve dansı” deneyimliyoruz. 1970'lerden beri koreografik sahneyi belgeleyen Mangolte, Chantal Akerman ve Yvonne Rainer gibi sanatçıların görüntü yönetmenliğini yapan film yapımcısı ve fotoğrafçı. Kameranın öznelliğine ve insan bedeninin mekanla ilişkisine dayalı sanatsal bir dile sahip olan sanatçı, birlike çalıştığı Trisha Brown ve Bob Wilson’dan Lucinda Childs'a kadar bir çok sanatçı gibi performans arşivinin oluşturulmasında büyük bir rol oynuyor. Arles'da kendisine verilen Women in Motion 2022 ödülü, sahne sanatlarının tanınmasına adanmış zengin bir kariyeri ödüllendiriyor.


Francesca Woodman, Visage, Providence, Rhode Island, 1975-1976


Lukas Hoffmann Evergreen ise tarihi şehir merkezinin hemen dışındaki bir süpermarketin en üst katını işgal ediyor. Monoprix marketinin ışıklı koridorlarından geçerek çorap standının yanındaki bir kapıyla erişilen bu sergi, İsviçreli sanatçının her ikisini de geniş formatlı bir kamerayla çektiği iki diziyi bir araya getiriyor. İster şehir, insan ister doğa tasvirleri olsun, Hoffman’in gerçeklik ve soyutlama ile oynadığı eserleri, sanatçının hesaplı ve kesin yaklaşımının bir kanıtı.


Rencontre d’Arles genç fotoğrafçıları desteklemeyi de unutmuyor. Her sene, Louis Roederer Keşif Ödülü kapsamında, gelişmekte olan 10 fotoğrafçıyı çalışmalarını sergilemeye davet eden festival, bu sezon bir temaya veya bir türe göre değil, seçilen fotoğrafçıların görüntü yaratmaya yönelik tutumlarına odaklanıyor. Bu yılki jüri ödülü, I can't stand to see you cry sergisiyle yer alan Amerikalı sanatçı Rahim Fortune'a verildi. Genç fotoğrafçı, etrafındakilerle kalıcı diyalog içinde samimi bir çalışma yaratmak için “kırılganlıktan” güç alıyor.

Comments


bottom of page