top of page
Yazarın fotoğrafıUnlimited

Anna Laudel’de iki sergi


Anna Laudel Düsseldorf 30 Temmuz-31 Ekim tarihleri arasında sanatçı Onur Hastürk’ün Asimilasyon isimli ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçı Mehmet Sinan Kuran’ın Posthumous isim kişisel sergisi ise 13 Eylül tarihine kadar Anna Laudel İstanbul’da ziyaret edilebiliyor


Solda: Onur Hastürk, Asimilasyon sergisinden, Anna Laudel Düsseldorf, 2020

Sağda: Mehmet Sinan Kuran, Posthumous sergisinden, Anna Laudel İstanbul, 2020


Karaköy Bankalar Caddesi’nde tarihi bir binada yer alan mekânından sonra geçtiğimiz yıl Düsseldorf’ta ikinci galerisini açan Anna Laudel, mekânlarında yerli ve yabancı sanatçıların işlerini sergilediği birçok karma ve kişisel sergiye ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Bu kapsamda Anna Laudel’in İstanbul galerisi 13 Eylül’e kadar sanatçı Mehmet Sinan Kuran’ın Posthumous isim kişisel sergisine ev sahipliği yaparken, Düsseldorf’ta yer alan galeri ise sanatçı Onur Hastürk’ün 30 Temmuz’da açılan Asimilasyon isim kişisel sergisini 31 Ekim tarihine kadar ziyaretçileriyle buluşturuyor.


Asimilasyon:

31 Ekim 2020 tarihine kadar Anna Laudel Düsseldorf’ta görülebilecek olan Asimilasyon sergisi günümüzün öne çıkan minyatür sanatçılarından Onur Hastürk’ün İslam sanatının farklı üretim ve teknik tarzlarını, Henri Matisse ve Andy Warhol’un öncülerinden olduğu modern batı sanatıyla buluşturduğu kültürler ve tarihler arası benzersiz bir stile sahip, kendine has İslam sanatını sanatseverlerle buluşturuyor.


Matisse’in benimsediği Avrupa-Amerikan sanat geleneğinin aksine, çalışmalarının odağına geleneksel İslam sanatı tekniklerini alan ve aynı zamanda Matisse ile Warhol’un kültürlerarası sanat deneylerine cevaben üretimler yapan Hastürk, bu sergisinde üretimlerini üç seride sunuyor; Matisse’e Saygı, Warhol’a Saygı ve Klasik Minyatür.


Sanatçının Matisse’e Saygı serisi, modern ve geleneksel arasında üretilen eserleri bir araya getiriyor. Matisse’in “odalıklarını” bir minyatürist gözüyle ele alıyor; keskin çizgiler ile onun gevşek fırça darbelerini, düz renklerini görünür hale getiriyor ve Matisse’in, isimsiz İslam sanatçılarını gölgede bıraktığı, resimdeki İslami modernizmi tekrar işliyor. Warhol’a Saygı serisinde ise Warhol’un eserlerindeki figürlerin etkisi, İslam sanat uygulamaları ve altına olan ilgisi üzerinde duran sanatçı, Klasik Minyatür dizisinde İslam sanatındaki minyatür tekniğinin hem estetiğini hem de modern öznelliğinin temsilini yansıtıyor ve Henri Matisse gibi modernistlerin hayran kaldığı olağanüstü özelliklerini gösteriyor.


Posthumous:


Ziyaret tarihi 13 Eylül’e kadar uzatılan Mehmet Sinan Kuran’ın Posthumous başlıklı kişisel sergisiyse Anna Laudel İstanbul’da görülebiliyor. “Karmaşık ama canlandırıcı” olarak tanımlanan tarzını duygu yüklü minyatür çizimleriyle eserlerine aktaran sanatçının farklı davranmamız ve düşünmemiz gerektiği fikrinden yola çıkarak tasarladığı Posthumous sergisi, “birliktelik” kavramı etrafında şekilleniyor.


Sergiye adını veren Latince kelime posthumous “öldükten sonra gerçekleşen” anlamına geliyor ve bununla Kuran ziyaretçilere, hala hayattayken birlikte olmayı, eskisinden daha duyarlı olmayı ve yeni şeyler öğrenmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Bir yandan dünya solarken, kaynaklar yavaş yavaş tükenirken, birlikte ve bir olmanın öneminin altını çizen Kuran, aklın olanaklarını, objeler ve kişiler arasında bağlantılarını ve imgenin sınırlarını derinleştiriyor. Bu anlayışla son yıllarda gençlerle birlikte ticari kaygı gütmeden çalışmalar yapan Kuran, onlarla birlikte üretiyor, çoğaltıyor ve kolektif bilinci yaymanın yollarını arıyor.


Galerinin üç katında yer alacak Posthumous, üç evreden oluşuyor; Deve, Aslan, Çocuk. Masum çocukların alanı olan üçüncü evreden dünyaya seslenen Kuran, iyi ve kötü ayrımı olmadan, sadece olumlu ya da olumsuz olana odaklanmadan birlikte olabilmenin önemini vurguluyor. Sanatçı birinci evre Deve’de insanın sırtında olan korku, yalnızlık, ölüm, bilgi ve deneyim gibi varoluşsal yükleri görünür kılıyor. Topluma ait olmak için sırtlandığımız yüklerin hissedildiği bu evrede sisteme olan itaatin altı çiziliyor. İkinci evre Aslan’da ise mevcut değerleri ve engelleri yıkmadan özgürlüğün sağlanamayacağı işleniyor. Bu noktada içten gelen bilginin ve dürtünün, başkalarına aktarılmasının önemi görünüyor. Son ve üçüncü evre Çocuk, henüz bir tecrübesi olmayan, zaferle ve sistemlerle ilgilenmeyen masum çocukların oyun alanını tarif ediyor.








Comments


bottom of page