top of page

Anlatılan ile gösterilen arasında

Mamut Art Project ekibinin Mamut Limited (Artist Editions) markasıyla başlattığı görsel sanatlardan tasarıma, müzikten modaya farklı alan ve tekniklerle çalışan, yaratıcı herkesle buluşmayı amaçlayan projesinin ilk sergisi Mamut Limited Vol.1 pop-up 16 Eylül – 1 Ekim 2023 tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada’da gerçekleşti. Çevrimiçi platformu mamutlimited.com üzerinden yıl boyunca özel seçkiler sunacak Mamut Limited’ın bu yılki sanatçılarını yakından tanıyoruz. On ikinci konuğumuz Gabriel Vorbon


Gabriel Vorbon


Sanatsal yolculuğunuzdan bahsederek başlayalım. İstanbul Teknik Üniversitesi İç Mimarlık bölümünden mezun olduktan sonra Barselona’da ESDAPC (Escola Superior de Disseny i d'Arts Plàstiques de Catalunya) akademisinde de İç Tasarım eğitimi aldınız. Sanatçı olmak için size ne ilham verdi ve sanat yapmaya nasıl başladınız?


Sanıyorum sanatçı olmak doğumdan gelen bir sancı, o sancıyı analiz etmek tüm çocukluk boyunca sürebiliyor. Bir noktada o sancıyı gidermek için denediğiniz onlarca şeyden sonra üretmeye şans veriyorsunuz ve iyi geldiğini fark ettiğinizde de kaybolmuş̧luğun ağırlığı azalıyor. Böylece daha fazla üretmeye hevesiniz ve cesaretiniz oluyor. Bende de böyle bir süreç̧ oldu diye düşünüyorum, varlığımla ilgili bir şey vardı bir türlü doğru parçaları bulup birleştiremediğim ve ifade edemediğim. Sanat benim sesim, fotoğraf da dilim oldu. Fotoğrafla ilgilenen dayım her yaz bizim yanımıza tatile geldiğinde onun kameralarını inceleme ve kullanma fırsatım oluyordu. Bizi ziyaret ettiği yazlardan birinde bir kamerasını bana hediye etmesiyle maceram başlamış̧ oldu.


Sanıyorum sanatçı olmak doğumdan gelen bir sancı, o sancıyı analiz etmek tüm çocukluk boyunca sürebiliyor. Bir noktada o sancıyı gidermek için denediğiniz onlarca şeyden sonra üretmeye şans veriyorsunuz ve iyi geldiğini fark ettiğinizde de kaybolmuşluğun ağırlığı azalıyor.

Yerel kültürünüz ve çevreniz sanatsal çalışmalarınızı nasıl etkiliyor? Sanatınızda kullandığınız malzeme ve teknikler bu etkileşim ağında bir yankı buluyor mu?


Yerleştiğim kültür (Türkiye), içerisinde sayısız makro detaylar barındırıyor, tüm güzellikleri ve problemleriyle. Yakından bakıldığında her biri kendi başına bir konuya dönüşebiliyor. Sanıyorum ki yerel kültürüm bana yakından bakabilmeyi öğretiyor, bununla birlikte üretimlerim ya görsel ya da tematik oluyor ve ben çoğunlukla detaylı sahnelere yöneliyorum. Spesifik bir duygu durumu ya da bir beden detayı tüm hikayemi oluşturabiliyor. Yaşadığım çevre üretimimin şeklini de değiştiriyor ve beni doğrudan etkiliyor, şu an ağırlıklı olarak Barselona’da üretimimi devam ettiriyorum. Çekimlerimi üretimimin “çıktı”sı olarak düşünürsek ben aracı bir malzeme olarak üretim gerçekleştiriyorum. Bu çıktının kendi iklimine ve ilhamına ihtiyacı var. Bu nedenle yaşadığım şehrin sanatımdaki etkisinin büyük olduğunu söyleyebilirim.


Gabriel Vorbon, Whim serisinden, Fine art baskı, 110×160 cm, 80×116 cm veya 60×87 cm, 9+2 Edisyon


Çalışmalarınız moda ve mimariyi sinematografik bir çizgide birleştiriyor. Geometrik formlar, beden detayları ve canlı hareketleri arasında dolaşıyor izleyici. Dünyaya ne söylemeye çalışıyorsunuz? Sizi moda ve mimariye çeken şeylerden bahseder misiniz?


Dürüst olmak gerekirse modaya özel bir ilgim yoktu, insana odaklanmak istiyordum, gerisi tamamlayıcı öğeler olarak geldi. Hâlâ insanın giyebileceği en güzel kıyafetin kendi derisi olduğunu düşünsem de bazen bu deriyi değiştirmek adına moda bana yardım edici bir unsur oluyor. Çektiğim öznelerin mekânın desteğiyle nerelere gidebileceğini görmem beni mimarinin üretimimdeki önemini fark etmeme neden oldu. Bu bazen bomboş̧ bir arazi olsa bile, mekânın gücü fotoğraflarımdaki demirbaşlardan bir tanesi. Aslında İç Mimarlık eğitimim sırasında da “geleceğin mimarı olmak” fikrindense, “eğittiğim bu gözü işlerime nasıl entegre ederim” fikri beni daha çok heyecanlandırıyordu. Genellikle dünyaya kaçırdığımız şeyleri göstermeye çalışıyorum. Şu an proje partnerim Özge Gönlügür ile üzerinde çalıştığım, yaklaşık 30 kişinin katılımı ile gerçekleşen Project Self Portrait video projesi de bunun yeni örneklerinden biri.


Mamut Limited’ta gördüğümüz Whim serisi seri hakkında konuşmak istiyorum. Serinin hikâyesi nedir?


Whim serisi kişisel bir sancımdan yola çıkıyor. Hem konusu hem görselleri açısından benim için özel bir yere sahip. Bir yere taşındığınızda zihninizin de sizinle taşınmak taşınmayabileceğini fark ettim. İspanya’ya taşındığım sene neredeyse 1 sene boyunca hiçbir şey yolunda gitmemişti. Hem ailemi hem arkadaşlarımı bıraktığım ülkemde bir çok şey oluyordu, Barselona’nın beni kollarını açmış şekilde beklemediğinin tüm zorluklarıyla farkına vardığım uzun ve zor bir dönemdi. Fakat ne bunları anlatabileceğim birini ne de anlaşılabileceğim bir yer bulamıyordum. Anlaşılma ihtiyacımın giderilememesinden ötürü bu dışavurumu tren garının yanındaki bir banka, yerdeki güvercinlerle, Youtube’da diğer kanallardaki rastgele videolarda yapıyordum, Lana Del Rey'in bir şarkısının cover videosunun altındaki yorum kutusu gibi. Bir şekilde bu ihtiyacı gidermek için başka türlerle ve nesnelerle bağ kurmaya çalışıyordum. Whim serisinde bu anlaşılma ihriyacı üzerine başka türlerle iletişim kurma çabasına tanıklık ediyoruz. Serideki insan beni, atlar ise bağlantı kurmaya çalıştığım insan dışı her şeyi temsil ediyor.


Gabriel Vorbon, Whim serisinden, Fine art baskı, 110×73 cm, 5+1 Edisyon veya 60×40 cm, 4+1 Edisyon

Sizin için başarılı bir yapıt üretmek kişisel tatminle mi yoksa sanat dünyasından takdir görmekle mi ilgilidir? Neden?


Benim için ağırlıklı olarak kişisel tatminle ilgili. Yaptığım üretim beni memnun ediyorsa, benim için yeterli oluyor. Kendi yargılama ve değerlendirme sistemime güveniyorum. Bir dosyayı kaydediyorsam, o dosya beni gerçekten tatmin ettiği için o aşamaya kadar gelmiş oluyor. Sanat dünyasından takdir görmek de önemli etbette ama bu kıyaslamada ikinci planda kalıyor. Beğeni çok öznel bir şey olduğu için elbette her üretim birileri tarafından sevilirken başka birileri tarafından da sevilmeyecek. Bu fikirle barışmak huzuru da beraberinde getiriyor.


Çekimlerimi üretimimin “çıktı”sı olarak düşünürsek ben aracı bir malzeme olarak üretim gerçekleştiriyorum. Bu çıktının kendi iklimine ve ilhamına ihtiyacı var. Bu nedenle yaşadığım şehrin sanatımdaki etkisinin büyük olduğunu söyleyebilirim.

İstediğiniz sonuçları elde etmek için fotoğrafçılığın sanatsal ve teknik yönlerini nasıl dengeliyorsunuz?


Bir fotoğrafı neden beğenirim? Sadece ne anlattığıyla mı, sadece bunu nasıl gösterdiğiyle mi yoksa her ikisinin birleşimiyle mi ilgilidir? Ben bu birleşimin üzerine gitmeye çalışıyorum, bu çabamda sonuca ulaşırken bazen işin sanatsal kısmı yol gösteren bir ışık oluyor, bazen de teknik bana rehberlik ediyor. Bir çekimi gerçekleştirmeden önce ön araştırma kısmını uzun tutmaya çalışıyorum, mekânla ve çekeceğim özneyle önceden vakit geçirmeye ve onları tanımaya çalışıyorum. Kafamda (ya da hazırladığım dosya ve notlarda) sanki çekim tamamlanmış gibi planlamalar oluyor fakat bu sadece zihnimi içindeki tozlardan arındırmak için. Projeyi çekmeye başladığımda yine tozları ayaklandırıp bambaşka yollara da sapabiliyorum, işi bu bilinmezliğe sürmekten de keyif alıyorum.


 

Tüm detaylar ve ek bilgiler: https://mamutlimited.com/tr/ 

bottom of page