top of page
Ecem Arslanay

aks-endâz no:1

Dört hafta boyunca her Cuma günü unlimitedrag.com'da yayınlanacak aks-endâz başlıklı yazı dizisi, I ME CE oluşumunun Barın Han’ı mesken tutan “kurcalama” pratiklerinin nabzını tutuyor. Serinin ilk yazısıyla birlikte I ME CE’nin müşterek üretim alanını besleyen damarları aramaya başlıyoruz


Yazı: Ecem Arslanay




osmanlıcaya farsçadan geçen “aks-endâz”, “çarpıp duran” anlamına gelir. çarpaduran. durmaksızın çarpan. çarpmadan duramayan? onu bu yazı dizisinin başlığı yaptıran, beni “nabız tutan” sayan o andı. esra önel, i me ce’nin eş kurucusu, barın han’daki var oluşumu böyle tanımlamıştı. birçok başka kelimenin arasında alelade bir vurgu, hızlıca bir artikülasyonla seslendirdiği bu tanım kafamın içinde çokça fişekler ateşledi.


ben nabız tutanım, evet. 26 aralık 2021’den 29 ocak 2022’ye dek mesken tutacağımız yerin, barın han’ın, nabzını tutanım. çünkü bu yerin bir büyük atardamarı var. ve sergiye dahil olan herkes onu arıyor. bütüncül analojileri samimi bulmam, ama bu arayışı toplardamarların işleyişine benzetiyorum çünkü sanatçılar, mekândan aldıklarını mekâna geri veriyorlar. serginin gerçekleşme prensibi bu. ben de atanla toplanan arasında taşınan o akışkan şeyi dinliyorum, sayıyorum, nizamlıyorum. nabız tuttuğum gibi kayıt ve zabıt da tutuyorum. verilerin kılcallaştığı yerlerde gezinip ana damara nasıl bağlandıklarını anlıyor ve aktarıyorum.



i me ce ile ilk el birliğimize geçen bahar lütfü’nün (lütfullah genç) ilk kişisel sergisi için giriştik. onlar için qr kodla ulaşılabilen bir tür katalog metni yazdım. qr bir yenilikti belki ama “katalog metni” arkaik bir şablondu. bu sefer şablonlardan olabildiğince kurtulmak istedik. ben i me ce’nin otuz dört günlük barın han meskeninde nasıl var olabilirdim? yazacağımı biliyorduk. ama bu sefer bitmiş işi değil, oluşmakta olan işi; onu oluşturanla birlikte, bir eleştiri yazısı gibi değil, bazen günlük bazen söyleşi bazen şiir bazen öykü bazen mektup bazen deneme bazen de –nasıl istersem öyle işte– yazacaktım. yazacağım. yazmaya başladım bile. bazen gereğinden fazla samimi bir magazin muhabiri gibi, bazen gereğince vakur bir vakanüvis gibi bildirebilirim.


i me ce, birilerini birileriyle bir yerde bir amaç için bir araya getiren bir yapı. birileri ve bir yerler sürekli değişiyor ama bir araya getirme amacı nihai: dayanışmacı ve oyuncu bir kurcalama ortamı kurma. üretim yerine kurcalama dedim, çünkü i me ce arızalara ve kazalara karşı fevkalade kucaklayıcı. sürece ereksel yaklaşmıyor; olgunlaşmış iyi mahsuller kadar düşüklere, çürüklere, mutantlara ve en önemlisi, onları meydana getiren tecrübelere de değer veriyor. somut çıktıların tertipli taksonimisi yerine çarpışma ve çaprazlamaların girişik ekolojisine mahal veriyor.



önceki i me ce mahallerinden biri istanbul’da bir avm’nin boş bir katıydı. şimdikiyse merhum hattat emin barın’ın on yedi sene boyunca boş kalmış cilt evi ve atölyesi. kadim örgütlenme usulü imecenin tavrını benimseyen i me ce, icraatları için “beyaz küp” mekânları yerine ömrü dolan, itaatkâr işlevinden kopan ve böylece kendini yepyeni yararlılık olanaklarna açabilen mekânlara yöneliyor. 2019 yılından bu yana bağımsız bir sanat alanı olarak ikinci bir yaşantıya başlayan ve bugüne dek yedi sergi ağırlayan barın han, altı katına yayılmış yarım asrı aşan bakiyesiyle ortak duyuş ve anlamlandırmaların, karşılıklı öğrenme süreçlerinin hem meskûn mahali, hem de konusu.


hanın maddi ve manevi malzemesini kurcalayan bu yeni i me ce deneyi açık çağrıyla gelen yirmi bir gönüllüden oluşuyor. gönüllülerin sanat piyasasının kıymetlilik örüntülerince “sanatçı” deklare edilmiş olmaları gerekmiyor. geçirgen, katılımcı, antiotoriter bir yapı i me ce. hatta bundan güç alarak onlar hakkındaki yazı dizisinde büyük harflerin otoritesine meydan okuyorum (bell hooks’un ruhu şad olsun). belki bir başka nedeni de bir editör olarak en büyük dil sorunlarımı bu büyükbaş (!) harflerle yaşıyor olmamdır.



i me ce’nin kurucuları efe göle, esra önel ve mina gürsel. esra ve mina güncel yürütücüleri. kendilerini tanıtırken “küratör” ya da “direktör” unvanlarından kaçınıyorlar. boris groys’un pek mühim politics of installation (2009) metninde belirttiği gibi, “küratör”ün etimolojik kökenindeki o cure (iyileştirmek), küratörü bir sanat eserinin iyileşmesi için — yani kamusal bir dirilik ve görünürlük kazanması için – ihtiyaç duyulan mercii gibi algılatıyor. esra ve mina, yöneten ya da “iyileştiren”den ziyade kuran, başlatan, tetikleyen, yürüten belki ittiren gibi görüyorlar kendilerini. zaten “iyi”, i me ce’nin ait olduğu hakikat rejimi için fazla platoncu bir kavram. durağan varlık modeli yerine devinimde bir oluş modeli var onların ontolojisinde. soyutlanan ayrıcalıklı mertebeler yerine dipdiri ve birbirine eşdeğer herhangi anlar var. ulaşılması gereken bir iyi form yok. bitimsiz ara formlarla ilgileniyor i me ce.



bunun belki en “iyi” örneği, sergi başlamadan önceki bu müşterek mesken/atölye süreci herkesin ziyareti ve gözlemine açık olması. bu demek oluyor ki işler/çıktılar/eserler/üretilenler de etkileşime açık. i me ce’yle iletişim kurup, benim dört hafta boyunca dört ayrı metinle nabzını tutacağım şu damar arayışını siz de birebir tecrübe edebilir, gönüllülerin yaratım süreçlerine gönlünüzce müdahil olabilirsiniz. zira barın han da, hep karşılaşmalara açık bir yermiş. on yedi senelik derin deşarjına girmeden önce burada her perşembe toplanılırmış. hat, cilt, tezhip, ebru, minyatür, halı gibi alanlardaki sanatçı ve koleksiyonerler gibi, civarın esnafı ve konuya meraklı herkes; her hafta buraya gelip enteresan bulduğu bir şeyi birbirine gösterirmiş…


haftaya ben de buraya enteresan bulduğum pek çok şeyle birlikte döneceğim. görüşmek üzere.


Comments


bottom of page